Gökyüzünde Güven Krizi: Boeing 737 MAX Faciası ve Ardındaki Gerçekler
Modern havacılık tarihine damga vuran pek çok olay yaşandı, ancak bazıları yalnızca teknik değil, etik ve kurumsal sorumluluk açısından da çok daha büyük yankılar uyandırdı. 2018 ve 2019 yıllarında meydana gelen iki ayrı uçak kazası, sadece can kayıplarıyla değil, aynı zamanda havacılık devlerinden biri olan Boeing’in güvenilirliğini sarsmasıyla da hafızalara kazındı. Lion Air ve Ethiopian Havayolları’na ait yolcu uçaklarının düşmesiyle birlikte Boeing 737 MAX modeli için tüm dünyada adeta bir “uçuş yasağı” dönemi başladı. Peki, ne olmuştu? Bu iki trajedinin ortak noktası neydi? Ve havacılık sektörü bu krizden nasıl etkilendi?
Kazaların Kronolojisi: Felaket Peş Peşe Geldi
İlk trajedi, 29 Ekim 2018 tarihinde Endonezya’da yaşandı. Lion Air’in Jakarta’dan kalkış yapan uçağı, havalandıktan kısa bir süre sonra denize çakıldı. 189 kişinin yaşamını yitirdiği bu olay, ilk başta bir pilotaj hatası olarak değerlendirildi. Ancak aynı model bir başka uçak, 10 Mart 2019 tarihinde Etiyopya’nın Addis Ababa kentinden kalkış yaptıktan sonra yere çakıldı. Bu sefer 157 kişi hayatını kaybetti.
İki kazanın da yalnızca beş ay arayla, aynı uçak modelinde ve benzer senaryolarla yaşanması, dünya çapında bir alarm ziline dönüştü. Kazaların ardından yapılan soruşturmalar, ortak bir teknik soruna işaret ediyordu: Otomatik denge sistemine entegre edilmiş yazılım hatası.
MCAS: Küçük Bir Kod, Büyük Bir Kaos
Boeing 737 MAX, önceki 737 modellerine göre daha büyük ve daha verimli motorlara sahip olacak şekilde yeniden tasarlandı. Ancak bu değişiklik, uçağın aerodinamik yapısını etkileyerek burun yukarı eğilme eğilimini artırdı. Bu yeni fiziksel dengenin kontrol altında tutulabilmesi için Boeing, “Maneuvering Characteristics Augmentation System” yani MCAS adı verilen otomatik bir sistem geliştirdi.
MCAS’in görevi basitti: Uçak burnu aşırı yukarı kalkarsa, otomatik olarak burnu aşağıya bastırarak dengeyi sağlamaktı. Ancak sistem sadece bir açı sensörüne bağlıydı. Eğer bu sensör hatalı bir veri gönderirse, MCAS uçağı durmaksızın burnunu aşağı bastırmaya zorluyordu. İşte bu senaryo, hem Lion Air hem de Ethiopian kazasında yaşandı. Pilotlar, uçağın sürekli alçalmasına engel olamadı ve kazalar kaçınılmaz hale geldi.
Eğitim Eksiklikleri ve Bilgi Gizleme İddiaları
Olayın teknik yönü kadar tartışma yaratan bir başka boyutu da, Boeing’in bu sistem hakkında pilotlara yeterince bilgi vermemiş olmasıydı. MCAS sistemi, 737 MAX eğitim dokümanlarında neredeyse hiç yer almamıştı. Pek çok pilot, bu sistemin varlığından bile haberdar değildi. Daha da önemlisi, sistem devreye girdiğinde nasıl müdahale edileceği konusunda eğitilmemişlerdi.
Boeing’in, MCAS’i uçuş manueline dahil etmeme kararı, ticari nedenlerle alındığı iddia edildi. Şirketin amacı, 737 MAX’i önceki modellerle “neredeyse aynı” göstermek ve yeni bir tip eğitimi gerektirmeden havayolu şirketlerinin maliyetlerini düşük tutmaktı. Ancak bu karar, bedelini yüzlerce insanın canıyla ödediği bir stratejik hata olarak tarihe geçti.
FAA ve Sertifikasyon Sürecine Yönelik Eleştiriler
Kazaların ardından Amerikan Federal Havacılık İdaresi (FAA) de eleştiri oklarının hedefi oldu. FAA’nin Boeing ile olan yakın ilişkisi ve sertifikasyon süreçlerinde yeterince bağımsız davranmadığı iddiaları kamuoyunda büyük tartışma yarattı. Özellikle MCAS’in sertifikalandırılması sürecinde Boeing mühendislerinin doğrudan katkı sağlaması, “denetlenenin kendi raporunu yazdığı” bir ortamın oluşmasına yol açtı.
Bu durum, havacılık otoritelerinin güvenilirliği açısından da sorgulamalara neden oldu. Avrupa Birliği Havacılık Güvenliği Ajansı (EASA) dahil olmak üzere birçok ülke, FAA’nin kararlarını doğrudan kabul etmek yerine bağımsız inceleme süreçlerini başlattı.
Uçuş Yasağı ve Geri Dönüş Süreci
İkinci kazanın ardından, dünya genelinde 50’den fazla ülke 737 MAX modelini yere indirdi. Bu yasaklar, Boeing’in üretimini durdurmasına ve binlerce çalışanını işten çıkarmasına kadar giden ağır sonuçlar doğurdu. Yüzlerce uçak, aylarca hangarlarda bekletildi.
Boeing, 2020 yılı boyunca MCAS sistemini yeniden tasarladı, çoklu sensör desteği ekledi ve pilot eğitimlerini zorunlu hale getirdi. 2021 yılında ilk kez ABD ve Avrupa'da 737 MAX yeniden uçuş izni aldı. Ancak hem yolcuların hem de pilotların bu modele karşı güveni kolay kolay geri kazanılamadı.
Şirket İmajı ve Küresel Güven Krizi
Boeing, yaşananlardan sonra milyarlarca dolar zarar etti. Fakat daha büyük darbe, şirketin itibarı oldu. Güven, havacılığın temel taşıdır; ve bir üreticinin, ticari rekabet uğruna güvenlikten taviz vermesi, kamuoyu nezdinde affedilmez bir ihmal olarak görülür.
737 MAX süreci, aynı zamanda modern kapitalizmin ve kurumsal karar mekanizmalarının yeniden sorgulanmasına neden oldu. Kar-zarar dengesi uğruna alınan teknik riskler, sadece bir firmanın değil, tüm havacılık endüstrisinin geleceğini tehdit etti.
Bir Sistem Hatası ve Ders Niteliğinde Bir Hikaye
Lion Air ve Ethiopian Havayolları’nın trajik kazaları, sadece bir uçağın düşmesi değil, bütün bir sistemin çöküşünü temsil ediyor. Teknolojinin en üst seviyesinde üretilmiş bir uçağın, en temel güvenlik prensiplerinde açık vermesi; eğitim eksiklikleri, iletişim kopuklukları ve kurumsal stratejilerin birleşimiyle yaşanabilecek en kötü senaryoyu hayata geçirdi.
Bu iki felaket, havacılık sektörüne çok önemli dersler verdi. Şeffaflık, bağımsız denetim, eğitim ve teknolojiye güven kadar, onu doğru şekilde yönetmenin de hayati olduğunu hatırlattı. Bugün 737 MAX yeniden gökyüzünde olabilir, ancak her kalkışta bu trajedilerin izleri hâlâ birçok yolcunun ve pilotun zihninde uçuşmaya devam ediyor.