40,2601$% 0.13
46,7458€% 0.13
53,9601£% 0.23
4.316,24%0,46
3.337,10%0,40
10.198,76%-0,26
Havacılık tarihi, teknolojinin ve insan zekasının sınırlarını zorlayan sayısız başarıya sahne olmuştur. Ancak bu başarı hikayelerinin yanında, sistem hatalarının ve zincirleme insan faktörlerinin birleşimiyle yaşanan, derin izler bırakan facialar da vardır. Helios Airways Uçuş 522, 14 Ağustos 2005’te yaşanan ve tam 121 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bu trajik olaylar zincirinin en unutulmaz ve en ürkütücü örneklerinden biridir.
Bu olay, sadece Kıbrıs ve Yunanistan’ın değil, tüm dünyanın hafızasına “Hayalet Uçuş” olarak kazınmıştır. Zira, Atina semalarında seyreden bu Boeing 737 uçağı, içindeki tüm yolcu ve mürettebatın bilincini kaybetmesi nedeniyle tam gaz, otopilot komutasında saatlerce yol almıştır. Kaza, havacılık güvenliği protokollerini kökten değiştiren, basınçlandırma sistemlerinin önemini bir kez daha gösteren bir ders niteliğindedir.
Bu yazıda, Helios Airways Flight 522’nin kalkıştan düşüşe kadar süren dört saatlik esrarengiz yolculuğunu, kazanın ardındaki teknik ve insani hataları ve bu facianın havacılık endüstrisi üzerindeki kalıcı etkilerini detaylıca inceleyeceğiz.
Kıbrıs merkezli bir düşük maliyetli hava yolu şirketi olan Helios Airways’e ait Boeing 737-300 tipi uçak, 14 Ağustos 2005 sabahı, Larnaka (Kıbrıs) kalkışlı, Atina (Yunanistan) aktarmalı olarak Prag’a (Çekya) gitmek üzere hazırlanıyordu. Uçakta 115 yolcu ve 6 kişilik mürettebat bulunuyordu.
Uçak kalkıştan kısa bir süre önce, yer ekibinden bir teknisyen, uçağın basınçlandırma sisteminde rutin bir kontrol gerçekleştirmişti. Basınçlandırma paneli üzerinde üç ayar bulunur: AUTO (otomatik), MANUAL (manuel) ve OFF (kapalı/basınçlandırma yapılmaz).
İddialara göre, teknisyen kontrol sonrasında sistemi AUTO konumuna getirmeyi unuttu ve paneldeki ayarı MANUAL veya daha kritik olan OFF konumunda bıraktı. Bu küçük, gözden kaçan detay, tüm trajedinin fitilini ateşleyecekti.
Uçağın kokpitindeki pilotlar ise, kalkış öncesi kontrol listelerini uygularken, bu ayarın doğru konumda olup olmadığını görsel olarak teyit etseler de, panelin karmaşık yapısı ve düşük ışık koşulları nedeniyle ayarın yanlış konumda kaldığını fark edemediler.
Uçak, Larnaka’dan havalandıktan sonra tırmanışa geçti. Kritik yüksekliklere ulaşıldığında, uçağın içindeki basınç otomatik olarak düzenlenmesi gerekiyordu. Ancak yerdeki hatadan dolayı sistem ya otomatik devreye girmedi ya da manuel olarak yanlış ayarlanmıştı.
Uçak yaklaşık 18.000 feet (5.500 metre) irtifaya ulaştığında, kokpitte iki ayrı ikaz ışığı yandı:
Pilotlar, yer ekibiyle bu sorunu çözmeye çalıştılar. Ancak yerdeki teknisyenler de hatanın büyüklüğünü anlayamadı. Bu iletişim trafiği sırasında pilotlar, oksijen maskelerini takmayı veya acil durum inişi yapmayı düşünmediler.
Uçak yaklaşık 28.000 feet (8.500 metre) irtifayı geçtiğinde, kabin içindeki oksijen seviyesi, yolcuların ve kabin ekibinin bilincini kaybetmesine yol açacak kritik seviyelere düştü. Otomatik olarak yolcu kabinindeki oksijen maskeleri açıldı. Ancak maskelerdeki oksijen kaynağı, yalnızca 12 dakikalık kısa bir süre için yeterliydi. Yolcular, maskelerini taksalar bile, pilotlar kabin basıncını düzeltemediği sürece bu durum geçici bir çözümdü.
Bu noktadan sonra, kokpitteki pilotlar ve kabin ekibi hipoksi (oksijen yetmezliği) nedeniyle bilincini kaybetti. Uçuş 522, otopilotun son komutlarına sadık kalarak, sessiz, yolcuları baygın ve hayalet bir şekilde Atina rotasında ilerlemeye devam etti.
Uçak, Atina hava sahasına giriş yaptığında ve hava trafik kontrolünün çağrılarına cevap vermediğinde, Yunanistan Hava Kuvvetleri teyakkuza geçti.
Yunanistan, durumu bir güvenlik tehdidi olarak algılayarak iki adet F-16 savaş uçağını, Boeing 737’yi engellemek üzere havalandırdı. F-16 pilotlarının uçakla görsel temas kurduğunda karşılaştıkları manzara tüyler ürperticiydi:
F-16 pilotları uçağın düşmesine dakikalar kala, kokpite girmeye çalışan bir figür fark ettiler. Bu kişi, uçuş görevlisi Andreas Prodromou idi.
Prodromou, muhtemelen portatif bir oksijen tüpü kullanarak bilincini geri kazanmış, kokpite ulaşmış ve uçağı kurtarmaya çalışıyordu. Prodromou’nun pilot lisansı vardı ve uçağı inişe geçirmeye çalıştı. F-16 pilotları, onun çaresizce kokpitteki kontrollerle uğraştığını gördüler. Hatta bir anlığına Prodromou’nun F-16 pilotuna selam verdiği bile rapor edilmiştir. Ancak bu girişim çok geç ve çaresizdi.
Uçak, Atina’nın kuzeyindeki Grammatiko bölgesi yakınlarında, yakıtı tükendiği için kontrolsüz bir şekilde irtifa kaybetmeye başladı. F-16 pilotları, uçağın nihai olarak yere çakılmasını çaresizce izlediler. Uçaktaki 121 kişi hayatını kaybetti.
Kaza sonrası yapılan kapsamlı soruşturmalar (özellikle CVR – Kokpit Ses Kayıt Cihazı ve FDR – Uçuş Veri Kayıt Cihazı incelemeleri) felaketin tek bir nedene değil, bir dizi hatanın birleşmesine bağlı olduğunu ortaya koydu:
Prodromou’nun kahramanca girişimi, uçağı kurtarmaya yetmedi. Prodromou’nun son çabasının, yakıtın tamamen tükenmesi ve motorların durması nedeniyle sonuçsuz kaldığı anlaşıldı.
Helios Airways Uçuş 522 faciası, havacılık endüstrisinde güvenlik protokollerinin yeniden gözden geçirilmesine neden oldu.
Helios Airways, bu trajediden bir süre sonra itibar ve mali kayıplar nedeniyle faaliyetlerini durdurdu.
Uçuş 522, havacılık dünyasına, en gelişmiş teknolojiye sahip uçaklarda bile, küçük bir insan hatasının zincirleme reaksiyonla nasıl büyük bir felakete yol açabileceğini acı bir şekilde hatırlatmıştır. Bu “Hayalet Uçuş”, 121 canın trajik kaybıyla sonuçlanmış olsa da, havacılık güvenliğinin sürekli iyileştirilmesi için kalıcı ve zorunlu bir ders olarak yerini almıştır.
Sizce bu tür trajedilerin tekrar etmesini önlemede, pilotların kontrol listelerine olan mutlak bağlılığı mı, yoksa havacılık sistemlerinin pilot hatalarını tamamen ortadan kaldıracak şekilde tasarlanması mı daha büyük bir rol oynar?
Cubana de Aviación Flight 1216: Kosta Rika’da Yaşanan Trajik Kaza